23 Aralık 2009 Çarşamba

Her fotoğrafımın bir öyküsü var


Çağını belgelemeyi misyon edinen fotoğrafçı, geçen hafta İFSAK’ın galerisinde “Dünyada Zaman” başlıklı bir Sergi açtı. Son 10 yılda çektiği fotoğrafların yer aldığı sergi 8 Ocak’a kadar açık. “Ülkelerden Esintiler” ve “Dünyada İnsan Halleri” bölümlerinden oluşuyor. Fotoğraflar ayrıca www.ibrahimzaman.com sitesinden de görülebiliyor. “Seyahate çıkarken yanımda en az 100 kutu Film taşırım” diyen İbrahim Zaman, sergideki üç fotoğrafın öyküsünü anlattı.
METEORA MANASTIRLARI
600 metredeki kartal kayası
Yunanistan’ın Kalambaka (Kalabaka) şehrine çok yakın olan Meteora bölgesine 2005’te gittim. Neredeyse yerden 90 derece açıyla yükselen bu dev taş blokların üzerine 9. yüzyılda manastırlar kurulmuş. O dönemde Din adamları sepetler ya da çıkrıklarla inip çıkartılırmış. Zaten o dönemde başka türlü de ulaşmak mümkün değildi herhalde. Kalambaka’dan Meteora’nın belli bir noktasına kadar otomobille gidilebiliyor. Ardından yaklaşık 500 metre yürünüyor. Kayaların yanına vardığınızda döne döne giden taştan merdivenler gördük. Yaklaşık 200 basamak çıkınca bir platformla karşılaştık. Burası ilk aşama. Kimisinde 600 basamağa kadar çıkılabiliyor. Ama aşağıya baktığımda, ne kadar yüksek olduğunu gördüğümde ayak bileklerim sızladı. Her etapta fotoğraf çektim. Bu fotoğrafı da mekânı anlatmak amacıyla dışından, başka bir yükseltiden çektim. Devasa, anıtsal, yontulmuş gibi bir taş kütlesinin dibinde, ona göre daha küçük kalan bir kayanın üzerine inşa edilmiş bir ibadethane. Zaten aşağı yukarı her kayanın tepesine manastır, şapel, kilise ya da izdiva mekanları kurulmuş. İzin verilen hepsine çıkabiliyorsunuz.
BROMO DAĞI
Sanki Ay’da yürüyordum
2002’de Endonezya’dan Bali’ye geçerken uğradık Cava Adası’na. Yogyakarta şehrinden Bromo Dağı’na gitmemiz otomobille 13 saat sürdü. Gündoğumunu görüntüleyecektik. Bölgede pek çok yanardağ var ve her birine seyir alanları yapılmış. Fotoğraftaki bana göre en fotojenik olanıydı. Saat 04.30’da tepeye varıp gündoğumunu beklemeye başladık. Çok yüksek ve soğuk. Kalın giyinmak ya da seyir platformundan battaniye kiralamak gerekiyor. Yazdı, şafak sökerken istediğim volkanı seçtim. Gün ağardıkça Enteresan bir görüntü çıktı karşıma. Yanardağın kraterleri, çevredeki vadilerle yükseklikler, lavların aktığı kanallar Ay yüzeyinde yürüyormuşum hissi yarattı. İsteyenler kratere doğru yürüyüşe de çıkabiliyor ama yukarıdaki görüntü daha fotojenikti. Yanına yaklaştıkça plan daralıyor, anlatım kısırlaşıyor. Başlarda kraterin ağzı dumansızdı. Çekimlere gündoğumundan önce başlamıştım. Sonra güneşin ilk ışıkları tepesini yalama noktasındayken çalışmaları sürdürdüm. Güneş yükselmeye başladığında duman çıkmaya başladı. Kendi kendime bir an “Acaba patlar mı” diye kuşkulandıysam da çekime devam ettim. Meğer zaman zaman böyle yaparmış. Şanslıydım, çünkü en iyi kareler bunlardı. Güneş yükseldikçe dağın gizemi silindi. Yaklaşık beş saat beklemiştim bu fotoğraf için. O dönemde Dijital fotoğraf makinesi yoktu. İki kutu film bitirdim.
ŞVEDAGON TAPINAĞI
Sekiz saat bekledim
Tapınak, Burma’nın başkenti Rangoon yakınlarında. Çevresi altından tapınaklarla çevrili. 2004’te gittim. Birkaç ayrı yönden 250’şer basamaklı merdivenlerle çıkılıyor. Ayakkabı yasak, ayaklar çıplak olmalı. Tırmanışa ilahi bir Müzik eşlik ediyor. Tapınakların platformuna yaklaştıkça buhur kokusu artıyor. Yukarıya vardığınızda karşınıza buhurdanlıkla gezenler çıkıyor. Bu durum ilahilerle de birleşince muhteşem gizemli bir ortam oluşuyor. Çıkarken “Nedir bu altınların muradı” diye çok merak ediyordum. Sonuçta Haliç’e de “Altın Boynuz” diyoruz ama baktığınızda hiç de öyle değil. Bu düşüncelerle merdivenleri bitirdiğimde stupa’nın en büyüğünün gerçekten altın olduğunu görünce çok sevindim. Onun çevresindekiler altından değildi tabii. Fotoğraf çekerken yukarı çıkarken yaşadığım mistik havayı yansıtmaya çalıştım. Bunun için akşam saatini bekledim. İlahiler de çalışmamı çok etkiledi. Altın tapınak gece olunca ışıklandırılıyor. Bu sayede pırıl pırıl oluyor. Çevreden başka ışıklar da almadığı için hiçbir yansıma olmuyor ve doğrudan tapınağı görebiliyorsunuz. Adeta karanlığı delmiş bir altın kütleye dönüşüyor. Bu fotoğrafı çekebilmek için yaklaşık sekiz saat bekledim.
en sevdiği beş yer
' Kapadokya ' Pamukkale' Safranbolu ' Bali ' Brezilya
ne okur
Rehber kitaplar
nerede kalır
Tek ölçütü Temizlik
ne giyer
Rahat kıyafetler
neyle seyahat eder
Uzun mesafede uçak
çantasının vazgeçilmezler
Fotoğraf makineleri, objektifler,sehpa, yedek ayakkabı, rehberler
ne yer, ne içer
Vejetaryen, Türk mutfağına yakın tatları tercih ediyor
kiminle seyahat eder
Yalnız ya da arkadaşlarıyla
ne alır
Kartpostal, ülkelerin kendi fotoğrafçılarınca hazırlanan albümler

Her fotoğrafımın bir öyküsü var

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.